ÇANAKKALE SAVAŞINDA ŞEHİT FUTBOLCULARIMIZ
Çanakkale Şehitler Abidemizde kimlikleri tespit edilebilmiş olan 59408 Şehidimizin isminin yazıldığı sembolik mezarlar.
Şehit Komutanlar,Şehit Öğretmenler, Şehit İmamlar, Müftüler, Futbolcular ve diğer alanlarda yetişmiş değerlerimiz.
Şehid Öğretmen Niğdeli Ethemin Mektubu
Çanakkale cephesine gönüllü katılmış yedek subay Muallim Hasan Ethem’in şehitlik mertebesine ermeden az evvel anasına yazdığı ve oradaki askerlerin manevi iklimini aksettiren mektubunun bir parçası:
“Valideciğim!
4 asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi!
Nasihatamiz mektubunu Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının gölgesinde otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha güçlendirdi. Okudum, okudukça büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim.
Gözlerimi biraz sağa çevirdim. Güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir sada ile beni müjdeliyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim; çığıl çığıl akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu.
Şu anda bu güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Davudi sesli yiğit bir ezan okuyordu. Herkes, herşey, bütün mevcudat onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti, o dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık.
‘-Ey yerlerin ve göklerin Rabbi! Ey şu öten kuşun, şu gezen ve meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Halikı! Sen, bütün bu müslüman Türk milletine
verdin. Yine onlarda bırak! Çünkü böyle güzel yerler ve şu nimetler, seni takdis ve senin yüceliğini tasdik eden bu millete mahsustur.
Ey benim Rabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri, senin ism-i celalini İngiliz ve Fransızlar’a tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek böyle güzel ve sakin yerde sana dua eden bu askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle!..’ diyerek dua ettim ve kalktım.. Artık benim kadar mes’ut, benim kadar bahtiyar kimse tasavvur edilemezdi…
Valideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım duruyor.
ALAY İMAMLARININ PEYGAMBER EFENDİMİZDEN UYARLADIKLARI HÜCUM DUASI
Ey Allahım,senden ahdini,vaat ettiğin yenme yardımını dilerim.
YARAB, sen olmasaydın biz doğru yolu bulamazdık;sadaka veremez, namaz kılamazdıkBize güç ver.Düşman ile karşılaştığımız zaman bizim dayanma gücümüzü arttır. Çünkü düşman bize zulüm etti.Üzerimize geldi.Fitne verince biz ondan çekindik.Ey Kuranı indiren Allah,ey hesabı çabuk olan Allah, bu düşman topluluğunu yok et. Ey Allahım düşmanı kır.Düşmanları yerinden oynat. BİZİM KARŞIMIZDA DURAMASINLAR.Biz senin kullarınız.Onlarda senin kullarındır.Bizde senin elindeyiz, onlarda senin elindedir.EY ALLAHIM DÜŞMANLARI KAHREYLE VE BİZİ MUZAFFER KIL.(Ülker, M.Birol Asker
İMAMLAR VAİZLER
Vakıflar bakanlığı ve sultanlar camilerine ve askeri birliklere imam ve vaiz yetiştirmek amacıyla 28 Aralık 1912’de açtığı ” Medresetü’l- vaizin (Vaizler medresesi), 150’den fazla öğrenci kaydetmesine rağmen bunların bir çoğu askere alınmaları sebebiyle okulu bitirememişlerdir. Çünkü birinci dünya savaşı dolayısıyla pek çoğu askere çağrılmış ve gidenlerin ekseriyeti de ya şehit olmuşlar veya gazi olarak geri dönmüşlerdir.
Sayıları 192’yi bulan taşra medreselerinde ise 1916-1917 öğretim yılında 1.680 talebe eğitim görürken, sene sonunda bu rakam 1.5522 ye düşmüş ve yaklaşık 600 talebe askerlik nedeniyle okuldan ayrılmıştır…
Arka arkaya yaşanan bu savaşlardaki ağır kayıplar neticesinde durum o kadar vahim hale gelmiştir ki, köylerde mevtaları(ölüleri) dini vecibelerine uygun olarak yıkama, tekfin(kefenleme), ve defin (gömme) işlemlerini yapacak Hoca bulunmaz olmuş ve çekilen sıkıntı had safhaya ulaşmıştı.
ŞEHİT FUTBOLCULAR | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Trak… Trak… Trak… Silah sesleri geliyordu Harb-i Umumi‘den… Mülazım-ı evvel Arif; biraz geç kalmış insanların aceleciliği içinde, atının eğerini son kez gözden geçiriyordu. Yolu uzundu… Bir ara, cepheden gelen top seslerine kulak verdi, sonra çevresindekilere “Selâmetle kalın” diyerek; atına mahmuz vurdu. Mülazım-ı evvel Arif; Çanakkale‘de vatanını, İstanbul‘da ise Fenerbahçe‘yi müdafaa ediyordu. Sarı-lacivertli kulübün sağbekiydi… Fenerbahçe olmadan Arif, Arif olmadan Fenerbahçe olmazdı. Savaş çıkıp cepheye gönderilince; takımından ayrı kalmaya gönlü razı olmamıştı. Cepheye koşan tüm askerler için parola “Önce vatan” dı ama, Arif için “Sonra, Fenerbahçe” vardı… Takımını yalnız bırakmak istemiyordu. Bu yüzden de, kendisi ya da kulüp yöneticileri, kumandanından izin alıyor, cepheden cuma ligine koşuyordu. O hafta ise, Fenerbahçe-Galatasaray mücadelesi vardı. Burada, Çanakkale geçilmez… Orada, yine İstanbul‘da Arif hiç geçilmez. Mülazım-ı evvel Arif, ezeli rekabet cephesindeki görevine yetişmeliydi. Dağ, dere, tepe demeden, 26 saat at sürecek ve bugün Fenerbahçe Stadı’nın bulunduğu papazın bağına yetişecekti. Tutmayın onu, yolu uzun.ARİF, SEZONUN İLK DERBİSİNDE… Arif dörtnala, 1917 – 1918 sezonunun ilk büyük derbisine, Fenerbahçe-Galatasaray maçına yetişmeye koşuyordu. SAVUNMANIN BELKEMİĞİ DEVRİNİN EN BİLGİLİ FUTBOLCUSU… |
Üniversite mezunu futbolcular, birer birer şehit düşüyor! Yurtsever Türk futbolcularının, gönüllü olarak cepheye koşunca, kulüpleri, çok büyük ölçüde güç kaybına girdi. Bu üzücü gelişmeyi bir de,”Türksever” dergisinin, 1930 yılında yayınladığı 20 haftalık dizisinden okuyalım: “Harbin o acı, yürekleri yakıcı faaliyetleri başladı… Bunu anlıyoruz. İlk ağızda, Galatasaray’dan kaleci Hamdi, Hasnun Galip, ikinci takımdan Halit Çanakkale’de şehit düşmüştü. Beşiktaş’tan da Şair Kazım, Asım, Rıdvan Beylerin de, aynı cephede şehit oldukları haberi geldi. Aşağı yukarı bütün spor kulüpleri boşalıyordu. Kafkas Cephesi’nde de Galatasaraylı futbolculardan Abdurrahman Robenson, Beşiktaşlı Doktor Ali, Doktor Mehmet, Muallim Sadi Beyler’in öldüklerini duyduk. Bu ne felaketti!…” Yukarıda yer alan şehitler listesindeki doktor, muallim sıfatlarına bakıp, bunların idareci olduklarını sanmayın… O dönemlerde, bütün futbolcular yüksek tahsilli, iyi mesleklive lisan bilen insanlardı. Bu konuda çok belirgin bir fikir verebilmek için, Fenerbahçe‘nin 1923 yılındaki kadrosunun eğitim durumunu vermemiz yeter… Çünkü kadrodaki tüm futbolcular, yüksek tahsilliydi. İşte inanılmaz kadro:
En Büyük Şehit… Şehidin büyüğü küçüğü olmaz ama, Fenerbahçeli Arif’in yeri başka. O, cepheden ata atlayıp 26 saatlik yoldan sonra sahaya çıkıyor, maçını oynadıktan sonra tekrar savaşa koşuyordu (solda)… İşte “Çanakkale Geçilmez”i yaratanlardan biri daha… Galatasaray’ın sembol futbolcusu Hasnun Galip, düşmanla savaşmış, dövüşmüş ve şehit düşmüştü (sağda).
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Bu Fenerbahçe’ye dikkat!… Balkan Savaşı, Çanakkale Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’ndan çok sayıda şehit vererek geçen Türk futbolu, nihayet Cumhuriyet’ine kavuşmuştu… Bu dönemin Fenerbahçe kadrosuna dikkat edin. Çünkü kadrosundaki tüm futbolcular yüksek tahsilliydi ve birçoğu lisan biliyordu. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Fener’e işgalci baskını: 2 ölü | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Gecenin en karanlık vakti, sabahın en yakın olduğu vakittir… İşte böyle bir an, gün yola çıkmış geliyor. Alacakaranlığın az sonra siluetini çizmeye başlayacağı bir binada, ölgün ışıltıların gölgelerini büyüttüğü insan kıpırdaşmaları var. Bina, Fenerbahçe Kulübü binası… Devir, İstanbul‘un işgal devri… Sabahın ilk ışıklarını karşılamak, işgal İstanbul’unda, sadece balıkçılara verilmiş bir hak… Lüfer, palamut, kofana… Artık, neyi takmışsan kafana… Ağ mı gerersin, olta mı atarsın, yoksa volta mı? Bu yalancı sabah özgürlüğü, boşuna değil. Çünkü, işgalciler de beslenecek. Sofralarına balığı kim getirecek? O işgalci hergele, boşuna demez rastgele… İşte bu ahval ve minval üzere; Fenerbahçe Kulübü’nün dereye bakan arka tarafındaki balıkçı teknesinde, çingene palamudu telaşı var. Ağlar tamam mı ağalar? Yola çıkıldı çıkılacaktı… “Bismillah” denildi, denilecekti. Ama yükle yükle tekne dolmuyor, bu Fener‘in balıkçıları denizi mi kurutmaya niyetli?… Aslında yüklenen ağ değil, silahtı… Olta yerine, uzun namlulu tüfek vardı… Mermiler, yem niyetine kullanılacaktı. Top, tüfek, bomba… Şimdilerde olsa, bunlar trola çıkıyor dersin. Fakat onlar, Anadolu‘ya… Atatürk ve silah arkadaşları, cephede cephane bekliyordu… Çünkü kurşun ata ata biterdi. Yooo, öyle değil… Ömür biter, kurşun bitmezdi. Sağolsun Fenerbahçe, cephaneyi eksik etmezdi… Gecenin sessizliğinde karanlığı yaranlar, yalnız Fenerbahçe‘nin balıkçı görünümdeki yurtseverleri değildi.FENER’İ SUÇ ÜSTÜ YAPACAKLARDI Düşman, bir Rum ihbarının sinsiliğinde, kulüp binasına doğru sokuluyordu. İşgal kuvvetleri, Fenerbahçe‘yi suç üstünde yakalayacaktı. “YA CEPHEYE KOŞARSIN, YA DA GİDERSİN!” Bunlardan biri de, Nuri‘ydi… Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak şımartılmıştı. Askere gitmek istemiyordu. Yönetim, “Nasıl herkes düşmanla savaşıyorsa, sen de eline silah alacaksın” diye çıkışmıştı. |
Kaptan Kazım’ın cesedinden Beşiktaş Marşı çıktı Şehit futbolcular arasında, sanatçı olanlar da vardı. Bunların içinde en önde geleni, Beşiktaş‘ın kaptanı Kâzım‘dı… Siyah-beyazlı futbolcu şairdi ve takım arkadaşları ona, “Şair” lakabını takmıştı. BEŞİKTAŞ MARŞI Kâzım – Beşiktaş Kaptanı Hazin bir şekilde şehit olan siyah-beyazlı futbolcunun bu şiirindeki “Biz 11 arkadaşız, lakin arkamız daha var” mısrası, dönemin Beşiktaş sembolü haline gelmişti. Bu gerek savaşa giden ve gerekse birlikte futbol oynayan tüm Beşiktaşlıların amaç ve güçbirliğini simgeliyordu. Evet, Beşiktaşlılar hâlâ 11 arkadaş… Lakin arkaları daha var. Şair, Futbolcu ve Gazi… Galatasaray’ın kaptanı ve solaçığı Emin Bülent, savaşa katılan futbolcularındandı. Takım arkadaşları cephede kollarında ölmüştü. Onların anısına yazdığı “Kin” şiirini, Atatürk ezberleyip toplantılarda okuyacaktı.
Şehit Haberleri… Savaş yıllarında yayınlanan Spor Alemi dergisi, zaman zaman cephede şehit düşen futbolcuları haber veriyordu. Yukarıda 4 futbolcu Fahri, Vasıf, Nuri ve Mazhar cephede olmalarına karşılık “İstanbul Nezlesi”nden ölmüştü.
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
REFİK OSMAN TOP’UN ANILARINDAN… Nuri‘nin o andan itibaren, Fenerbahçe ile ilişkisi kesildi.. Ama, Nuri neden “Altınordu’ya geçerim” diyordu. Çünkü Altınordu, Osmanlı‘nın güçlü isimlerinden Talat Paşa‘nın başkanlığı, yani koruması altındaydı. Bünyesinde bulunan futbolcuları askere almıyordu. |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Dört Şehitli Fotoğraf… Şimdiki kulüpler futbolcuların yalnızca rakip takımlara kaptırıyor. Eskiden azrailede kaptırıyorlardı… İşte Galatasaray takımından 4 şehitli fotoğraf… Önde yere çömelerek oturan iki kişiden soldaki İdris… Arkada sandalyede oturanlardan sol baştaki Kürt Celal… En arkada ayakta duranlardan beyaz kazaklı Abdurrahman Robenson ve onun sol yanındaki Asım… ( Bu futbolcu şehit olmadan önce, Beşiktaş’a geçmişti.) |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
“Büyük Taarruz” emri futbol maçında verildi | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Türk futbolu, ülke savunması karşısında üzerine düşen görevi, sayısız şehitler vererek yerine getirmiştir… Mustafa Kemal, onca telaşı arasında, futbol şehitleri için yazılan “Kin” adlı şiiri tümüyle ezberlemiş ve Ruşen Eşref Ünaydın‘ın anlatımıyla “Kendi kendine olduğu anlarda, bağıra bağıra okumuştur…” Üç büyükler, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşları’na doğrudan katılmış, Fenerbahçe ise Anadolu‘ya silah kaçırma işinde, birinci derecede aktif görev almıştır. Atatürk ve futbol, milli mücadele döneminde de birbirinden kopuk değildi… Hatta Büyük Önder, Büyük Taarruz‘un ilk emrini, bir futbol maçında vermişti… Bu olay, Türk futbol tarihinin, asla unutulmaması gereken müthiş bir gerçeğidir. Çünkü bir futbol maçı, daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratacak bir zafere imzasını atıyordu. Şimdi, bu muhteşem olay için, zaman tüneline girelim… 1922 yılında, temmuz ortalarındayız… Kurtuluş Savaşı’nı henüz kazanmamışız ama, eli kulağında… Bunun için tek şart var: Büyük Taarruz‘un başlayacağı tarihin, kuvvet komutanlarına iletilmesi… O günlerde, telgraf emirleri İstanbul hükümetine ya da işgal kuvvetlerine iletildiği için, bu yol tehlikeli… Kuryelerden de zaman zaman fireler çıkıyor. Bu nedenle çok gizli emirlerin, doğrudan muhataplarına tek elden verilmesi şart. Kumandanlar bir araya toplanıp kararlaştırsalar, düşman uyanıp tedbir alacak. Bu nedenle, sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi, bir havanın estirilmesi gerekiyor. İşte, Türk futbolu, burada görevine başlıyor… Bakalım neler yapacak? 1922 yılının temmuz ortalarındayız demiştik… Anadolu Ajansı, Anadolu‘daki Atatürk‘e bağlı ordu birliklerinin katılacağı bir futbol turnuvası düzenlendiğini haber veriyor. Final maçını, 1. ve 2. Ordu takımları oynayacaktı. Ajans, bu turnuvaya özellikle önem veriyor. Bu finalle ilgili, çok sık haberler yayınlanıyor. Anadolu‘daki halk da yavaş yavaş işin heyecanına girmişti… Giderek merak artıyor. Ajans, daha sonra Atatürk‘ün ve tüm kuvvet komutanlarının bu final maçını izlemek için Akşehir‘e geleceğini duyuruyor… O sırada, İzmir‘i işgal altında tutan Yunanlılar, bu futbol ilgisi karşısında alaylı alaylı gülüşüyorlar… İşgal ordusunun İngiliz generali Charles H. Sherril, yayınladığı anı kitabında, o günleri şöyle anlatıyor: “Bu büyük futbol maçıyla ilgili haberler, gazetelerde ön planda yer alıyordu. Bu durumdan, Yunanlılar da hoşnut görünüyordu. Zira, Türk ordusunun, hiç olmazsa, yakın bir gelecekte, herhangi bir harekâtta bulunması söz konusu olmayacaktı. Çünkü Türkler, şimdilik yalnızca futbolla ilgileniyordu.” FİNALDE PLAN TARTIŞILIYOR… Anlayacağınız, Atatürk‘ün taktiği tutmuştu… Kendisinin ve bütün komutanlarının Akşehir‘de toplanması, şüpheye yol açmayacaktı. … Ve nihayet, final günü gelip çatmıştı. Akşehirliler, maçın oynanacağı sahayı hıncahınç doldurmuştu. 28 Temmuz 1922 tarihini unutmaları mümkün müydü?… Gazi Mustafa Kemal, yanında Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa ve 2. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa ile birlikte, aynı anda sahaya geldi. Coşkun sevgi gösterileri içinde, kendilerine ayrılan özel tribüne yerleştiler. Atatürk ve komutanlar, maçı seyrediyormuş gibi görünüp birlikte oyunu tartışıyorlarmış gibi bir havadaydılar. Halbuki o sırada, Atatürk kuvvet komutanlarına, Büyük Taarruz‘un 22 Ağustos’ta başlayacağını dikte ediyordu. Emir anlaşılmıştı… Ve bu bilginin başka yere sızması, asla mümkün değildi. Çünkü çok gizli tarihi, yalnızca onlar biliyordu. Akşehir‘deki bu final maçında tribünde verilen “Büyük Taarruz” emrinden, hükümetin bile haberi olmamıştı. Atatürk, Akşehir‘deki o günden Nutuk‘ta şöyle söz ediyor: “O final maçında verdiğim taarruz emrinin tarihini, Vekiller Heyeti’ne de bildirmemiştik. Artık, onlara resmî olarak duyurmanın zamanı gelmişti…” Görüldüğü gibi; her şey planlandığı şekilde olmuştu. Hiç kimse, Türk ordusundaki büyük gelişmelerden bilgi sahibi değildi… Oysa ülke, bu maçtan sadece bir ay sonra, kesin zafere kavuşacaktı. Böylece, Atatürk‘ün resmî sıfatla hayatında seyrettiği ilk ve tek futbol maçı, Türkiye‘nin kaderini değiştirmişti. FUTBOLUN STRATEJİK MİSYONU… |
Atatürk, Gazi futbolcunun şiirini okuyor. SENE, 1932… ATATÜRK’ÜN YEMEĞİNE DAVET Söylemeyi unuttuk; Emin Bülent hem top oynamış, hem cepheye koşmuş bir gazi idi ama, onlar kadar önemli bir şairdi de. Düşmana kinini “Kin” şiirinde döktü… Kendi mısralarıyla, “Dağlar lisana gelse de, anlatsa hepsini – Binlerce can dirilse de, nakletse geçmişi..:” TÜRK SPORU İÇİN ONURLU GECE Şaşırmıştı. Şoke olmuştu… Şehitler Çoğalınca Fenerbahçe Çocuklaştı. Uzun, yorucu ve acımasız savaş yılları ülkeyi olduğu kadar futbol takımlarını da yıpratıyordu. Cepheye giden futbolcular bir bir şehit olunca, ligler çocuk yaştaki futbolcularla oynanmaya başladı. Fotoğraftaki Fenerbahçe kadrosu 14-16 yaşlarından oluşuyor. Ayakta ellerini göğsüne dayamış olan şehit Arif, sol yanındakiler ise kaptan Galip ve Sabri’ydi… Onlar cepheden gelip Fenerbahçe’yi iyice çocuk olmaktan kurtarıyordu.
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
İstanbul‘daki İngiliz Orduları Başkomutanı General Harrington, duruma sinirleniyor ve Fenerbahçe‘nin mutlaka ezilmesini istiyordu. İngiltere‘den Liverpool’un kalecisini de getirterek oluşturulan bir takımla, sarı-lacivertlileri yenmeyi düşündüler. Harrington, kendi adına, Londra‘da bir metrelik büyük bir kupa yaptırdı. Ancak, hiçbir şey kâr etmedi ve Harrington Kupası’nı, işgal karmasını 2-1 yenen Fenerbahçe aldı!… Toplantı ve yürüyüş yasağına rağmen, halk sahaya dolmuş ve Fenerbahçeliler‘i, omuzlarında Tünel’e kadar taşımışlardı. O günlerin Fenerbahçe‘sinde genç takım oyuncusu olan Bedri Gürsoy, bu muhteşem günlerin, hayatta kalan tek tanığı… Nemli gözlerle, o günleri anlatırken, “Hem havan topuyla, hem futbol topuyla savaş kazanan tek ülke biziz” diyordu… Şehitlerimiz var… Şahitlerimiz var… Futbolda birçok ülke “Dünya şampiyonu” oldu ama; hiçbir ülkenin futbolu bizimki gibi “Kahraman” olamadı. Sağolasın Türk futbolu! |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Başkumandan Gazi Mustafa Kemal, Büyük Taarruz’dan önce cephede ordularını teftiş ederek emirler verirken… |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Yazan: Ali Sami Alkış Kaynak: Hürriyet Gazetesi – Temmuz 1992 |
Bir yanıt bırakın